Thursday, February 16, 2012

gerçek kötüler!

holivut salt kötü karakterlerden uzaklaşalı çok uzun süre olmuştu zaten. en az 20 senedir chaotic good'lar, chaotic evil'lar izliyoruz zaten.
onun ardından da kötüyü yüceltme geldi. (aklıma pek örnek gelmedi de eşim the talented mr.ripley fikri ile imdadıma koştu, sağolsun.)
çizgi dünyası da bu trende kayıtsız kalmadı. hikayesiyle ve görselleriyle çocukları hedeflese de, göndermeleri ve müzikleriyle yetişkinlere de "gel gel" yapan animasyoncular, 2010 itibariyle kötüleri yüceltmeye yöneldi.
illumination entertainment'ın despicable me'sine karşılık, dreamworks'ün megamind'ı.

kötüler ve minyon'ları

iki filmde de kahramanımız "gerçek kötüler". sofistike kötülük ekipmanları ve yaverleri "minion"lar ile kendilerini kötülük yapmaya adamışlar. ama film ilerledikçe, altın gibi yüreklerinin tozu alınıyor ve kariyer planlarında bir değişiklikle, dünyaya iyilik salma misyonu ediniyorlar.
görseli bulduğum the cinemaniac'ta bu iki film hakkında karşılaştırmalı bir yazı da mevcut.

Tuesday, February 7, 2012

valencia

geçen hafta bir kongre için valencia'daydık.
uçağa 3 saat kala yalvar yakar ve özürler dileye dileye alınan bir vize macerasının sonunda,  2 günlüğüne ispanya'nın üçüncü büyük şehrine vardık.
üçüncü büyük şehir. peh... her avrupa şehri gibi kale içi, modern mimarili bölüm, banliyö ve kampüsten mütevellit valencia bana pek cazip gelmedi açıkçası.
ben avrupa'nın küçük saçma dükkanlarını ve meydanlara bakan kafelerini severim. bunda ikisi de yoktu. hatta doğru dürüst meydan bile yoktu.

anlamsız bir meydan. plaza de la virgen.
fakat şehre akademisyen gözüyle kampüsünü pek beğendim. gerçek bir çalışma ve bilim ortamı. "yarın gel başla" deseler bugün giderim. ama ben oksijensiz ve güneşsiz koyu kahverengi masamda hayaller kurmaya devam edeyim, arada kongrelerde bir-iki akademi koklamakla yetinmem gerekecek sanırım.

teknik üniversite
şehrin bir de art&sciences diye bir kısmısı var ki, ben konferanstayken sıkıntıdan bayılmasın diye eşimi işgalci kuvvet olarak gönderdim. kendisi de şahane fotolarla döndü oradan. ben modern mimariden hiç hazzetmediğim için pek bir şey kaçırmış hissetmiyorum açıkçası :/

coruscant
fakat sonuç olarak irish pub'ında guiness içilip, bbq rib yenilmiş hiçbir yurtdışı seyahat anlamsız olamayacağı için göbeğimiz şiş, yüzümüz mutlu evimize döndük.
şimdi sırada, onca acı çekerek aldığımız vizenin suyunu çıkarmak var. acaba nereye gitsek?

ps: maceramızı daha detaylı anlatmaya üşenmeyen üşenmezgiller'den masis'in yazısı da burada http://fotografciningalaksirehberi.blogspot.com/2012/02/valensiya.html?spref=tw



Saturday, February 4, 2012

karşılaştırmalı mimari

sene 2004, otobüs ile barcelona'ya yaklaşırken ilk dikkatimi çeken şu iğrenç ddsqc cetttşey olmuştu:

torre agbar
açılışı da 2004'te yapılmış zaten. birkaç sene önce gitmiş olaydım, barcelona bu şahane görsel ile özdeşleşmeyecekti kafamda.
neyse. geçen gün yeni sherlock holmes dizisini izlerken fark ettim ki bu iğrençlik yalnız değilmiş! 

30 st mary axe
swiss re building ve the gherkin (hıyar!) isimleriyle de anılan bu şey de mayıs 2004'te açılmış. 
2004, mimarların erkekliklerini dünyaya kanıtlama ihtiyacı duyduğu zavallı bir sene olmuş anlaşılan. kendileri için tedavi edilebilir, bu iki şehir için ise onulamaz bir sonuç.

gerçi istanbullu olarak her gün şuna baktığımı düşününce...  

süzer plaza